KAPIYI ÇALAN BAHAR, YOLA ÇIKAN YAZ...
Suna TEPE
20 Mart 2019 Çarşamba 15:37
Adı üstünde “karakış” her türlü şeyini toparlayıp yola çıkmak üzere. Aslında eskiler “Mart’ın dokuzu, koyver öküzü” dese de (Çünkü Rumî takvimde ayın dokuzuna tekabül eder 21 Mart) bir başka söylem de vardır ki “Abrıl, Avril, Abır” gibi farklı şekillerde söylenen Nisan ayının 5.ci günü. Elbette o candostumuzla tanımlanır yine: “Kork Abrılın beşinden, öküzü ayırır eşinden” İşte o günü de atlattık mı geliversin bahar-yaz. Tabii yine Rumî takvime göre. Hayatımızda artık ne öküzler, ne o takvimler kalmadı ancak yüzlerce yılın süzülüp gelmiş kültürünün hiç yanılmadığını görüyoruz kendi coğrafyamızda. Zira insanlar, yaşadığı yerle tanımlar hayatı. Yaşıyoruz işte, yazda sobanın( o da yok ya, neyse) sıcağını-kestanesini özleyerek, kışta da güneşin sıcacık ısıttığı sere serpe yaz günlerini özleyerek. Düşünüyorum, onlarca yıl nasıl da geçivermiş böyle mevsimlerin geçmesini bekleyerek...Yok olmaz, buradan devam edersem hani o santimle ölçülen ve olduğu varsayılan “hayat ipi”min normal şartlarda kalan bölümünü düşünmem gerek ama hiç istemem bunu.
Sabahtan beri dilimde, sesimde bahar şarkıları var. Kimi neşeli kimi hüzünlü ama şarkılar öyle güzel ki!
“Baharın gülleri açtı âh yine mahzûndur bu gönlüm / Etrafa neş'eler saçtı beyhûde geçti bu ömrüm” diyor mesela Dramalı Hasan sözü ve bestesi ona ait olan Rast eserde. En güzel yorumu da Zeki MÜREN’ den elbette. 1951’ de “Bir Tatlı Tebessüm” adlı albümünde okumuş ilk kez. Laf aramızda doğru söyleyebilmeyi en çok arzuladığım eserlerden biridir.
Musikimizin hüzünlü kraliçesi, canım Neveser Hanım’ ın hayatı gelip geçiyor aklımdan... Cıvıl cıvıl bir bahar şarkısında. Köklerimiz aynı diye mi daha çok seviyorum, kadın diye mi, besteleri gerçekten çok güzel olduğundan mı? bilemem ama kadın besteciler arasında da en çok sevdiğimdir. Drama’da doğan bu harika kadın (Bazı kaynaklara göre de Üsküdar), Notre Dame de Sion eğitiminden sonra 16 yaşında evlenir. Hayat bazan çok acımasızdır ve o çocuk kalbiyle sevdiği eşini iki yıl sonunda kaybeder... Kimbilir ne duygular yaşadı diyorum. Düşünmek bile acı veriyor bana. Severken kaybetmenin acısı hiç bir şeye benzemez her halde. O sanatçı kadın da tutanacağı tek şeye sarılır yaşamının arta kalanında, kendini müziğe adar ve beşyüzün üstünde beste yapar. Onun hayatını bir gün uzunca yazmak isterim, şimdilik bahar şarkılarını analım, geçelim. Günümüze kalan yüz civarında bestesinden gayrısını kimi kaynağa göre yaşarken kendi yakmış, kimi kaynağa göre de yakılmasını vasiyet etmiştir. Onlarda da kimbilir ne güzel eserler vardı, hiç bilemeyeceğiz. Ne yazık!
“Gönlümün bahârı bir gün açacak mı acep/ Elemlerim için bir aşk doğacak mı acep/
Sevgili sesiyle rûhum mest olacak mı acep/ Elemlerim için bir aşk doğacak mı acep.” der bir eserinde. Cevabını bildiği bir soruyu da sorar ya bazan insan, o da şarkıda kendine de sorar işte. O bahar hiç gelmemiştir oysa, yalnız yaşadığı yıllar bıyunca...
Ve o çok sevdiğim şarkısının sözleri:
“Bahar pembe beyaz olur/Güzeller neşeli olur” cıvıl cıvıl bir şarkı. Hangi kadın söylese yakışır, öyle cilveli, öyle güzel.
Evet, “bahar” dedik. Baharın gelişi cemrelerle müjdelendi önce. Şimdi de “yeni gün” yani “nev ruz” var sırada. Şunun şurasında ne kaldı. Coğrafyamızın ve hatta dünyanın her yerinde farklı şekilde kutlanan bir gün. Gece ve gündüz eşitlenip gündüz ağır basıyor o günden sonra, daha çok aydınlık, daha sıcak günler. Tabiatın kendini yenilediği gibi ruhumuzun da yenilenmesi ve silkinip yaşama sevinci kuşanması lazım bu günlerde. Öyle bahar yorgunluğu falan bahanesi de olmasın, baharın yorgunluğu mu olurmuş, olsa olsa sevinci olur. Martın sonrasında güzelim nisan geliyor. O güzel yağmurları ile. Özellikle kendimi sokağa atıp keyifle ıslandığım yağmurlar. İnsan arındığını hisseder o yağmurlarla, deneyin, ama zaten biliyorsunuz değil mi? Şarkıdaki gibi pembe-beyaz çiçekler açtı, yaşadığım şehirde bile. Kimbilir, o güzelim İstanbul’umun boğazında ne kadar kalabildiyse beyaz-mor erguvanlar da göz kırpıyordur bahara. Hele adalar... Mimozalar, kırlarda kır çiçekleri, nevruzlar, katırtırnakları, hardal çiçekleri, süsenler, ıtırlar...papatyalar, menekşeler, mineler, mügeler...daha sonra gelincikler... Mutfaktaki soğanlar-sarmısaklar cücük veriyor, canlı olduklarını hatırlatıyor adeta. Toprak ana yine sakladığı çocuklarının güzelliğini birer birer döküverecek yurdumun kucağına. Çeşit çeşit hem de. Çiçek de olur, şifalı otlar da. Kuş sesi de olacak, ırmak sesi de, hepsi bizim için. Yeter ki duyalım. Mis kokulu doğa bizi çağırıyor artık, kulak verelim o çağrıya ve içimizdeki tüm karamsarlığı soyunup gülmeyi takalım yüzümüze.
Bahar, hoşgelmiş olsun, güzellikleriyle gelmiş olsun. Gönüller, ömürler de bahar olsun. Ömrün de mevsimin de baharı çabuk geçer, İyi dileyelim, iyi olsun, istemekle bir şey kaybetmeyiz... Baharla kalın, hoş kalın, hoşça kalın.
Yazarın Diğer Yazıları
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2015 Bursa Bakış
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.