22 Kasım 2024
  • Bursa9°C
  • İstanbul7°C
  • Ankara12°C

DR. NAİM BABÜROĞLU: 'TÜRKİYE İNTİHAR EDİYOR!'

'İsrail sığınmacı ve göçmenleri kullanabilir'

Dr. Naim Babüroğlu: 'Türkiye intihar ediyor!'

12 Ekim 2024 Cumartesi 11:10

12punto yazarı, Uluslararası İlişkiler ve Strateji Uzmanı Dr. Naim Babüroğlu, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail'in gözünün Türkiye toprakları üzerinde olduğu yönündeki açıklamalarını değerlendirdi.

Usta gazeteci Tuncay Mollaveisoğlu ile 12'den programında dikkat çeken açıklamalarda bulunan Dr. Babüroğlu, BOP ve Sevr arasındaki benzerliğe dikkat çekerek İsrail'in olası tehdidini 12punto izleyicileri için yorumladı.

Gazeteci Tuncay Mollaveisoğlu ile 12'den programının konuğu 12punto yazarı, Uluslararası İlişkiler ve Strateji Uzmanı Dr. Naim Babüroğlu oldu. Babüroğlu, Türkiye'nin dış politikasını, İsrail'in Türkiye'ye saldırıp saldırmayacağını, Sığınmacılar meselesi ve 100 yıldır Türkiye'nin önüne konulan Sevr haritayla beraber BOP projesini anlattı.

Tuncay Mollaveisoğlu'nun, "İsrail Türkiye'ye saldıracak mı? Saldırmayacak mı? Tartışma başladı ve böyle devam ediyor. Meclis'te de bu konu gündeme getirilecek. Nasıl değerlendiriyorsunuz? İsrail Türkiye'ye saldırır mı?" sorusuna şöyle yanıt verdi:

'ALTINI DOLDUR'

"Yani benim ya da sizin ya da başkalarının... Değerlendirme yapanlar, yorum yapanlar, dış politika çalışanlar, uluslararası ilişkiler uzmanı olanlar bunu dillendirir, altyapısını koyar, belgeyi koyar. Bir değerlendirme yapabilir, diyebilir ki: "İsrail, Türkiye için birinci öncelikli bir tehdittir ve İsrail'in gözü Türk toprağında." Bunu der, altını doldurur.

İSRAİL'İN ÖNÜNÜN AÇILACAĞINI GÖRMEDİ Mİ?

Ama ülkeyi yöneten bir kadro, bir siyaset makamının, yani sayın cumhurbaşkanının bunu söylediği zaman, şu olmuş olması lazımdı. 2011'de ABD, 10 bin kilometreden gelerek Suriye'yi parçaladığında Türkiye ABD ile iş birliği yapmaması lazımdı. Neden? ABD ile iş birliği yapınca ne oldu? Muhalifleri destekledi, Şam yönetiminin karşısında durdu ve nihayetinde ABD'nin hedefi neydi? Suriye'yi parçalamak.

Türkiye o zaman, ya bir devlet 5-10 yıllık bir projeksiyonu görme yeteneğine sahip bir devlet. Yani siyaset makamı seçilmiştir. Hangi iktidar olursa olsun, hangi siyasi yelpaze olursa olsun, ister sağ ister sol, önemli değil. Seçilmiştir, bilmeyebilir o konuyu. Ama bürokrasi dediğimiz Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay, İçişleri Bakanlığı, buna benzer kurumlar, istihbarat örgütleri, hazırladıkları belgelerde ve ülkelerin yayınladıkları Kırmızı Kitap dediğimiz ya da Beyaz Kitap dediğimiz belgeler bir yıllık yayınlanmaz ki. Bir yıllık yayınlanmaz. Birinci öncelikli tehdit, ikinci öncelikli tehdit, üçüncü öncelikli tehdit. Neye göre hazırlanır? Şu kadar tanka ihtiyacımız var, şu kadar uçağa ihtiyacımız var, şu kadar askere ihtiyacımız var. Ve buna göre bütçe ayrılır. Neye göre ayrılır? Afaki değil, durup dururken değil; tehdit değerlendirmesine göre ayrılır.

Evet, şimdi eğer sayın cumhurbaşkanı İsrail'i tehdit gördüyse o zaman soru şu: Yayınlanan kitapta veya gizli belgelerde İsrail'in önünün açılacağı görülmedi mi? 2011'de Suriye ile iş birliği yaptık. 2003'te Irak işgal edildiğinde ABD'ye niye karşı çıkmadık? Irak'la niye ittifak yapmadık? Ya da Libya. 2011 Arap Baharı'nın sonu ne oldu?

İSRAİL'İN ÖNÜ AÇILDI

Suriye ve Libya parçalandığında biz Libya'da neden NATO'ya yardım ettik? Kaddafi'nin devrilmesiyle ilgili. Niye söylüyorum biliyor musunuz? Çünkü bu ülke, yani çılgın Saddam'ın Irak'ı, deli Kaddafi'nin Libya'sı ve Esad ailesinin Suriye'si, bu Arap ülkesi, İsrail'in politikalarına karşı en şiddetli direnişi ve direnci gösteren ülkelerdi. Ve İsrail'in önünü kesiyorlardı. Evet, Arap dünyasında da bir ağırlıkları vardı. Üçü ortadan kalkınca ne oldu? Doğal olarak İsrail'in önü açıldı ve Filistin yok edildi. Ta o zaman. Peki İsrail'in önü açıldığında, Filistin yok edildiğinde, özellikle bu sözde Arap Baharı rüzgarıyla, NATO üyesi olan Türkiye, eğer kendi ulusal çıkarlarını ve ulusal güvenliğini düşünüyor olsaydı ve gerçekten İsrail, Türkiye için 2024 yılında bir tehdit olacak idiyse, biz 10 yıl önce 2235 yıllık tarihe sahip köklü Türk ordusunun olduğu bir ülke, bir Anadolu, bir Türk geleneği bunu öngöremedi mi?

'NETENYAHU BİR GECE RÜYA GÖRDÜ, 'TÜRKİYE'YE SALDIRACAĞIM' MI DEDİ'

Ve İsrail'in önünü açtı. Yani İsrail'in politikalarını bir noktada kolaylaştırdı. Neden? İsrail şu anda tek kale maç oynuyor. Diyorlar ki, "Efendim, Filistin yok ediliyor, Gazze ile Hamas..." Hayır efendim, Filistin, sözde Arap Baharı, gerçekte kanlı sonbaharla, Suriye ve Libya parçalandığında ABD ve İsrail tarafından zaten yok edildi. Şimdi değil ki. Arap dünyasında diyorsunuz, şimdi tabutuna çivi çakılıyor. Biz tabutuna çivi çakılırken diyoruz ki, "Ağlıyoruz, tabutuna çivi çakılıyor." Güzel de, 2011'de neredeydi bu ülkeler? Sadece Türkiye için söylemiyorum, bütün 22 Arap ülkesi için, 57 İslam ülkesi için de söylüyorum. Ama Türkiye bunu dillendirdiği için bunu sormak zorundayım.

Bir diğer konu, eğer gerçekten İsrail Türkiye için bir tehdit ise, geldiğimiz aşamada, hani Netanyahu gece bir rüya gördü, 2024'te uyandı, "Ben Türkiye'ye saldıracağım" mı dedi?

VAADEDİLMİŞ TOPRAKLAR

Yani bu değil. Bu ülkelerin Kırmızı Kitap, Beyaz Kitap ya da çok gizli belgelerinde ortaya çıkan stratejik belgeler duruyor. Bunu Türkiye biliyorsa, vaat edilmiş topraklardan hareketle ki doğru, vaat edilmiş topraklar Anadolu'dan bir coğrafyayı koparıyorlar. Hangi coğrafya? Hatay, Kahramanmaraş, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars ve güneyini koparıyor, doğru. Vaat edilmiş. Peki bu yeni bir proje değil ki. Bu İsrail olmadan önce de vardı. Bu proje, peki bu projeye göre Türkiye eğer ulusal güvenliğini ve ulusal çıkarlarını düşünüyorsa ki siyaset makamının birinci görevi nedir? Siyasetin birinci görevi, siyaset amacı ne? Niye siyaset yapar? Siyasi iktidar, Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer siyasi partiler niye siyaset yapar? Siyaset yönettiği toplumun refah ve mutluluğunu artırmak için yapılır. O topluma gözyaşı döktürmek, acı çektirmek, ekonomik krizle boğuşturmak için siyaset yapılmaz.

'HÜKÜMETİN ATTIĞI ADIM ULUSAL GÜVENLİK ÇIKARLARINA AYKIRI OLAMAZ'

Siyasetin amacı, ülkede yaşayan insanların hangi etnik, hangi mezhepsel, hangi inançtan olursa olsun hiç fark etmez. O ülkede yaşayan bütün insanların refah ve mutluluğunu artırmak için yapılır. Bir de siyaset bir başarıya ulaşmak için önemli yolları belirler. Ama bu yollar strateji kurar, değil mi? Evet. Bu yollar ulusal çıkarları gözetir, o doğrultuda olur. Onun dışına çıkamaz, yani milli menfaat dışına çıkamaz. İki, milli güvenlik, ulusal güvenlik dışına çıkamaz. Yani bir hükümetin, bir siyasi iktidarın attığı herhangi bir adım içeride veya dışarıda ulusal güvenliğe ve ulusal çıkarlara aykırı olamaz.

PAPA PULU İLE PKK'NIN SÖZDE HARİTASI AYNI

Bu sorudan hareketle eğer gerçekten İsrail vaat edilmiş topraklar gereği bizim için bir tehdit ise, vaat edilmiş topraklar biraz önce saydığım coğrafyayı Türkiye'den koparıyor. Biraz sonra geleceğim, Büyük Ortadoğu Projesi de aynı. Hatay dahil olmak üzere Kahramanmaraş, Erzincan, Erzurum, Kars ve güneyi. Sıkı durun, Barzani yönetiminin 2017'deki referandumda kullandığı harita ve Barzani'nin 2021'de Papa onu ziyaret ettiğinde Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, Papa'nın ziyaret anısına, şerefine, onuruna bastırdığı bir pul var, biz buna Papa pulu diyoruz. Papa pulunun şapkasında bu harita var. Hatay dahil olmak üzere Kahramanmaraş, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars ve güneyi. Sözde Kürdistan. Sıkı durun, BOP haritası, PKK bölücü terör örgütünün haritası da bu, aynı.

'SEVR'DEKİ HARİTA DA AYNI'

Peki Büyük Ortadoğu Projesi, vaat edilmiş topraklar, PKK bölücü terör örgütü, Barzani yönetimi ve sıkı durun, Sevr Haritası'ndaki 10 Ağustos 1920'de Büyük Kahraman Mustafa Kemal Atatürk'ün ve silah arkadaşlarının çöpe attığı ve Lozan Barış Antlaşması'yla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu gerçekleştirdiği o Sevr Antlaşması'ndaki harita da aynı, örtüşüyor.

Babüroğlu ayrıca, Türkiye'nin güneyine yerleştirilen sığınmacı ve kaçaklara dikkat çekerken bölgede değişen demografik yapıyı da eleştirdi.

Babüroğlu yorumlarını şöyle sürdürdü:

'BU HARİTA VARKEN SIĞINMACILARI O BÖLGEYE YERLEŞTİRMEK BÜYÜK HATA'

Tamam, bu harita var, tarihi güzel. Peki bu harita varken, ben Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten siyaset makamı olarak o bölgeye sığınmacı ve göçmeni yoğun olarak, en fazla sayıda o bölgeye yerleştirir miyim? Yerleştirmem. Niye? Tehdit olabilirse İsrail, MOSSAD ajanları bu sığınmacı ve göçmenlerin içinde çok olabilir, CIA elemanları olabilir, İngiltere'nin MI6 ajanları olabilir. Arap ülkelerinin, Türkiye'de gözü olan, Türkiye'yi çekemeyen, istikrarsızlaştırmak isteyen başka ülkelerin istihbarat elemanları burada yoğunlukta olabilir. Olur mu? Olur. Peki Kilis'in Suriye nüfusu neredeyse Türk nüfusuna eşit. Demografik yapı değişti. Antakya'da, Hatay'da, Reyhanlı'nın Suriye nüfusu Türk nüfusuna eşit. Hatay'daki sığınmacı nüfusu yoğun. Gaziantep'teki sığınmacı nüfusu yoğun.

DÜNYADA BÖYLE BİR ÖRNEK YOK

O halde vaat edilmiş topraklar olarak görülen yerde, Büyük Ortadoğu Projesi olarak görülen coğrafya, PKK terör örgütünün hedefi olarak görülen Sevr haritasında, Barzani yönetiminin Sevr haritasında, ben niye sığınmacıyı ve göçmeni yoğun olarak barındırırım? Dünyada 5 bin yıllık yazılı tarihte öyle bir örnek yok.

TÜRKİYE İNTİHAR EDİYOR!

5000 yıllık yazılı tarihte böyle bir örnek olamaz. Neden? Ulusal güvenliği gözetmek zorundasınız. Türkiye bir deyimle, Türkiye intihar ediyor! Bana derseniz ki, "Ülkeler intihar eder mi?" Ben bilmiyordum ülkelerin intihar ettiğini. Ama şimdi Türkiye'nin bu politikalarını gördükçe diyorum ki, "Türkiye intihar ediyor." İnsan intihar eder mi? Eder. Ama ülke intihar eder mi? Herhalde ileride tarih yazıldığında diyecekler ki, 5000 yıllık yazılı tarihte intihar eden bir ülke oldu. O da Türkiye!

'OSMANLI BU YÜZDEN ÇÖKTÜ'

Şimdi siz borcunuzu ödeyemezsiniz, diyelim ki evlisiniz, kredi borcunuz var, ödeyemediniz, kredi kartınız var, ödeyemediniz. Sizin malınıza, mülkünüze el konuyor. Siz eşinizle mutlu bir hayat süremezsiniz ki. Çocuğunuzla mutlu bir yaşam süremezsiniz. Ne olur? Çekişme, kavga başlar ve bunalım... Bunalım başlar ve ondan sonra intiharlar... Birileri intihar eder. Hadise bu. Ekonomik çöküntü neye yol açar biliyor musunuz? Etik değerlerin çöküşüne yol açar. Nedir biliyor musunuz? Şimdi Türkiye'de geldiği durum nedir diye sorarsanız, konu konuyu açıyor, sosyolojik olarak açıklayayım size.

Ulusların Çöküşü, Daron Acemoğlu ve diğer birkaç kitap var. Ve Lübnanlı meşhur yazar Amin Maalouf... Bütün kitapları, külliyatı incelendiğinde, Osmanlı Devleti'nin ve 16 Türk devletinin yıkılış süreçleri incelendiğinde, Afganistan'ın, Pakistan'ın başına gelenler, Lübnan'ın başına gelenler... Hepsi bir bütün olarak yukarıdan baktığınızda size sonuç olarak şu çıkıyor; Bir ülkede yozlaşma yaygınlaşırsa önce doğru insanların değeri sıfıra düşürülür. Ondan sonra saygısızlık nezaket olur, yüzsüzlük yiğitlik olur, cehalet bilgeliğin yerine geçer, liyakat tamamen çöker. Ve orada artık güneş batıyor demektir. Hadise budur. Şimdi Türkiye bunu yaşıyor. Lübnan bu yüzden çöktü. Osmanlı bu yüzden çöktü. Pakistan bu yüzden gün yüzü görmüyor. Afganistan bu yüzden çöktü. Yakın tarih...

TÜRKİYE 'ONU' YAŞIYOR

Osmanlı, 620 yıllık Osmanlı... Koca Osmanlı, 5 milyon kilometrekareye hükmediyordu. 1630'larda yani... Kanuni Sultan Süleyman, Yavuz Sultan Selim, Fatih Sultan Mehmed, 5 milyon kilometrekareye hükmeden koca Osmanlı. 1631'de 4. Murat padişah olur. 4. Murat akıllı bir padişahtır, gençtir. Alkolü yasaklar, biliyorsunuz. Fakat kendisi alkolden ölmüştür. Evet, alkolü yasakladıktan sonra bakar ki artık Osmanlı ganimet toplayamıyor, fetih yapamıyor. O zaman İstanbul'da ünlü bir düşünür var: Koçi Bey. Koçi Bey'i çağırır, araları da iyidir. Koçi Bey de sever sayar. Dolayısıyla Koçi Bey nasihatname hazırlar. Padişah çağırır, padişah 4. Murat der ki: "Koçi Bey, bana Osmanlı Devleti niye durakladı? Niye artık fetih yapamıyoruz, niye ganimet toplayamıyoruz? Bana bir rapor hazırla.

Ve getirir. Bir rapor hazırlar, 30-40 sayfalık. Buna biz tarihte "Koçi Bey Risalesi" deriz. Sonra 4. Murat'tan sonra İbrahim'e de vermiştir benzer bir raporu. Özet olarak şudur: Adam kayırmacılık, yozlaşma, liyakat sisteminin çökmesi... 1631'de Osmanlı... Osmanlı bunu gideremediği için, çözemediği için... Adam kayırmacılık, yozlaşma, liyakat sistemi 5 milyon kilometrekareye hükmeden Osmanlı'yı, Mustafa Kemal Paşa milli mücadeleyi başlattığında işgal orduları Anadolu'yu işgal etmiş. Kaç kilometrekare kalmış biliyor musunuz? 150 bin kilometrekare. 5 milyon kilometrekareden 150 bin kilometrekare.

Balkan Harbi'nde o ordu, Balkan faciasını yaşatır Türk milletine. 400-500 yıl hüküm sürdüğü Balkan coğrafyasını 4-5 haftada elden çıkarır. Askeri olmadığı için değil, ordusu siyasete ve tarikata bulaştığı için. Selanik'i teslim eden, Manastır'ı, Üsküp'ü tek kurşun atmadan teslim eder biliyor musunuz? Askeri var ama siyaset ve tarikat sistemine bulaştığı için, askerlik sanatından uzaklaşıp bu sisteme yöneldiği için. Ordu ve devletin... Mustafa Kemal Paşa milli mücadeleyi başlattığında, Ankara'da Meclis'i kurduğunda, 150 bin kilometrekare işgal edilmemiş bir alan vardır. İşte 5 milyon neden? Adam kayırmacılık, yozlaşma, liyakat sisteminin çökmesi. Şimdi Türkiye onu yaşıyor.

'BİNBAŞI NOEL'İN HARİTASI DA AYNI'

Onun için eğer bu topraklar PKK bölücü terör örgütünün hedefindeyse, Barzani yönetiminin hedefindeyse, Sevr'le örtüşüyorsa, sıkı durun... 1919 yılında Mustafa Kemal Atatürk milli mücadele yolculuğuna başladığında Sivas Kongresi'nde, Elazığ Valisi Ali Galip, İngiliz istihbarat binbaşı Noel basmaya kalkar kongreyi. Ama Sivaslılar, istihbarat binbaşı Noel'i Anadolu'yu terk etmek zorunda bırakır. Atatürk'e suikast yapmayı planlıyorlar. Mustafa Kemal'e suikast... Aynı Noel, binbaşı Noel'in çizdiği harita nedir biliyor musunuz? 1919 Londra'ya gönderir. Biraz önce saydığım haritanın aynısı. Kökü odur. Şimdi bu haritayı biz biliyoruz, tarihi gerçekler var, belgeler var. Ve biz burada sığınmacı ve göçmenin en yoğun olduğu bölgeyi konuşlandırıyoruz.

IRAK VİZESİ

Türkiye hem diyor ki, "İsrail çok büyük bir tehdit, İsrail'in gözü vatanımızda." Ama çünkü o kadar rahat ki bu bölgeye ne yapıyor biliyor musunuz? 1 Eylül 2024'te Irak'la bir anlaşma yapıyor Türkiye ve diyor ki: Irak'a, 15 yaş altı ve 50 yaş üstü Iraklı kişiler, Iraklı vatandaşlar vizesiz Türkiye'ye giriş yapabilir. Irak'ın nüfusu 46 milyon. 15 yaş altı ve 50 yaş üstü nüfus bu kadar. Bu ne demek biliyor musunuz? Bunun %10'u yararlansa, 2,3 milyon eder. Bunların kaçı okuma yazma bilmiyor? %46'sı okuma yazma bilmiyor. Kaçı işsiz? Hepsi işsiz. Peki bunlar İsveçli ya da İsviçre vatandaşı gibi bir otelde kalıp döviz mi bırakacak? Hayır. Ekonomiye katkı mı sağlayacak? Hayır. Zaten aç, zaten yoksul. Ve öğrenim düzeyi, bütün Irak'ta ortalama 3 yıl. 46'sı okuma yazma bilmiyor.

Peki bunlar Türkiye'ye geldiğinde ne katkı sağlayacak? Katkı yok. Ne olacak? Vaat edilmiş topraklar içinde nüfus gönder. Büyük Ortadoğu Projesi içinde söylediğim hedef doğrultusunda. Peki bu tehdidi bilen bir Türkiye, İsrail tehdidini dillendiren bir Türkiye, hiç olmazsa bu anlaşmayı yapmaz. Onun için ben diyorum ki, Türkiye intihar ediyor. Evet, Türkiye İsrail'e hizmet ediyor da demek lazım.

'ÇOK NET BİR PLAN VAR'

Babüroğlu'nun açıklamalarına ilişkin değerlendirmede bulunan Tuncaymollaveisoğlu ise, "AKP'nin dış politik çizgisi, İsrail'in önünü açtı. Az önce anlattığınız 100 yıllık bir Sevr haritası daha sonra BOP olarak karşımıza çıkıyor. BOP'un eşbaşkanlığı, vaat edilmiş topraklar aynı. PKK terör örgütü haritası ve Barzani'nin sözde Kürdistan haritası, Papa'nın pulu... Hepsi aynı" ifadelerini kullandı.

Babüroğlu ise, "Evet, aynı. Aynı, örtüşüyor. Dolayısıyla çok net bir plan var. Bunu Türkiye'de okuma yazma bilmeyen herkes biliyor" dedi.

'İDLİD, KÜÇÜK AFGANİSTAN'

Tuncay Mollaveisoğlu'nun, "Biliyorsunuz özellikle Türkiye'de monşerler diye aşağılanan, yani bu iktidarın "monşerler" deyip aşağıladığı hariciye. Değerli isimler sizin bu söylediğiniz şeye hep dikkat çekip dış politikayı ona göre tanzim etmeye çalışıyorlardı" yorumuna ise Babüroğlu şöyle yanıt verdi:

"Ve tasfiye edilen generaller, amiraller, ordudaki diğer liyakatli kişiler, tabii onlarla beraber çalışıyorlardı devlet olarak. Yani eğer kumpas davaları olmasaydı, Türkiye'de liyakat sistemi çökmeseydi, Suriye politikası böyle olmazdı ki. PYD, PKK terör örgütü orada olmazdı ki. Fırat'ın doğusunda olmazdı. Biz Suriye'de muhalifleri desteklemezsek İdlib'de küçük Afganistan olmazdı. Şu anda İdlib, küçük Afganistan."

'KÜÇÜK AFGANİSTAN'LA KİMSE KOMŞU OLMAK İSTEMEZ'

İdlib, Suriye'de Hatay'la 130 kilometre sınırı olan bir ildir. İdlib'de ABD, El-Kaide, IŞİD türevi terör örgütlerini besliyor. O terör örgütleri aile ve çocuklarıyla orada kökleşmiş bir sistem kuruyor. Ve orası küçük Afganistan'dır. O küçük Afganistan'la hiçbir ülke komşu olmak istemez. Türkiye ise komşu.bu da tehdit.

'TÜRKİYE İÇİN BÜYÜK BİR TEHDİTTİR'

Halbuki en kolay neydi? Küçük Afganistan'la komşu olmak isteyen bir ülke var mı dünyada? Birleşmiş Milletler'e üye olan? Yaklaşmaz, hiç kimse istemez. Peki, Türkiye niye istiyor? Mantığı yok. O zaman ne yapacak? Rusya ve Suriye ile oturacak masaya. "Ben İdlib'i size bıraktım. Sınırlarımı koruyorum ama buradan bana tehdit gelmesin. Tehdit gelirse ben tanklarımı alırım, çekerim." Rusya ve Suriye İdlib'de ne yaparsa yapsın, bizi ilgilendirmez. Ama İdlib'in küçük Afganistan olması, Hatay'la 130 kilometre sınırı bulması Türkiye için büyük bir tehdittir.

...Bu hem biz diyoruz ki, "İsrail bizim için çok problemli, vatanımızda gözü var," hem de İdlib'te küçük Afganistan'la komşu yaşamaya çalışıyoruz. Bunun mantığı yok. Böyle bir mantık olmaz.

Tuncay Mollaveisoğlu'nun AKP'nin devlet aklını yok ettiği yönündeki değerlendirmesine katkı sunan Babüroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

'COĞRAFYA KADAR OLSAYDI TÜRKİYE DE ORTADOĞU OLURDU'

"Dünyada iki çeşit ülke var. Mesela İbn Haldun der ki, "Coğrafya kaderdir." Der ve bazıları bunu dillendirir şu an. Ben buna kesinlikle katılmıyorum. Diyorum ki coğrafya kader olsaydı Kuzey Kore ile Güney Kore aynı coğrafyada, aynı dili konuşuyor, aynı kültüre sahipler. Ama Kuzey Kore yoksulluğu yaşarken, baskı yaşarken, Güney Kore refahı yaşıyor. Aynı coğrafya, aynı iklim, aynı dil, aynı kültür. O zaman coğrafya kader değil. Türkiye için müthiş bir örnek.

Türkiye eğer coğrafya kader olsaydı, Türkiye de Ortadoğu olurdu. Ama olmadı. 1923'te Türkiye Cumhuriyeti kuruldu, 1938'de zirveye aydınlanmayı yaşadı. Büyük Atatürk döneminde cumhuriyet, Türkiye 2024'te ekonomik çöküntü yaşayan, dünyanın en büyük sığınmacı ve göçmen topluluğuna ev sahipliği yapan, adaleti ve güvenliği sağlayamayan bir ülke durumuna gelir miydi? Dolayısıyla bir ülkenin olmazsa olmaz iki temel görevi var: devletin. Normal birçok görevi var da, olmazsa olmaz bir adalet, iki güvenlik.

'SURİYELİLER KAYBOLMUŞ!'

Adaleti soruyorsunuz yurttaşlara, yapılan araştırmada diyor ki: "%74 adalet yok" diyor Türkiye'de. Adalet yok diyor. Evet. Yargıya güven kaç? %14. Felaket! Bunlar araştırmaya göre. Peki güvenlik? Bakıyorsunuz, bilmem kaç bin Suriyeli... 700 bin, 350 bin... Her neyse Suriyeli kaybolmuş. Ya kardeşim, nasıl kaybettiniz? 700 bin, 350 bin kişi niye kaybettiniz?

BU MU GÜVENLİK?

Kilis, Gaziantep, Hatay... Bıraktık onu, Bodrum'da karasularımız egemenliğimizi ihlal ediyor. O da yetmiyor, ikinci kez Datça'da ihlal ediyor. O da yetmiyor, karaya çıkıyor. 15 Mayıs 1919'dan sonra işgal ordusu Yunan ordusunun, İngiliz desteğindeki Yunan ordusunun, daha sonra ikinci kez çıktığı kara zamandır. Yani 1922'de 9 Eylül'den sonra kaç yıl geçmiş? Yaklaşık 100 yıl sonra, 102 yıl sonra çıkmıştır buraya. Bu güvenlik mi? Bu mu güvenlik?

Dolayısıyla adalet ve güvenlik... Şimdi kadınlara soruyorsunuz Türkiye'de yaşayan kadınlara. %75-76'sı "Kendimi güvende hissetmiyorum" diyor. Şimdi, %74 adalet yok, %75 kendimi güvende hissetmiyorum diyen kadın varsa, o toplum adalet ve güvenliği sağlayamıyor demektir. O zaman devletin olmazsa olmaz iki görevi neydi? Bu. Peki sağlayamıyor devlet. Adalet ve güvenliği sağlamamak için mi kuruldu?

'MUHALEFET PASİF'

Babüroğlu ayrıca, dış politikaya ilişkin muhalefetin tutumunu ise şöyle yorumladı:

"Ben muhalefeti çok pasif buluyorum. Siyasi iktidarın bu kadar stratejik hata yapmasından yararlanamıyor. Halkın anlayacağı şekilde dillendiremiyor. Konferanslara gidiyorum. Hataylıyım. Hatay'a gidiyorum, Gaziantep'e gidiyorum, Konya'ya, Kayseri'ye, Bursa'ya, İzmir'e çeşitli yerlerde konferanslar veriyorum. Benim konferanslarıma Atatürk ve cumhuriyet çerçevesinde baktığım için, siyasi yelpazeden hemen hemen herkes katılıyor. Hepsinin aynı düşüncesi şu: Muhalefet pasif. Muhalefet aktif değil. Muhalefet, benim dillendirdiğim o stratejik hataları halkın anlayabileceği şekilde tane tane anlatmalı.

Gaziantep'te, Irak'tan tanınan 15 yaş altı ve 50 yaş üstü vize muafiyeti... Neden? Bunu muhalefet soracak. Bunu belgeleriyle anlatacak. Biz belgeleri göremiyoruz. Neden vaat edilmiş topraklar, Büyük Ortadoğu Projesi coğrafyasında bu kadar fazla sığınmacı var? Bunu muhalefet anlatacak.

SIĞINMACI İTHALATI

Türkiye'ye bir nüfus ihracı yapıldığını kaydeden Tuncay Mollaveisoğlu'na Babüroğlu şöyle yanıt verdi:

Evet, ithal yapılıyor. Dünyada göçmen ve sığınmacılarla ekonomisini güzelleştiren ülke yoktur. Ama göçmen ve sığınmacılarla çöken ülkeler çoktur. Birincisi Pakistan. Pakistan 1980'de 4,5 milyon Afgan'ı kabul etti. O zaman Ziyaülhak vardı. Kenan Evren Paşa'nın da arkadaşıydı. Ziyaülhak, Müslüman Kardeşler zihniyetinde biri. Afganistan'ı nüfuzu almak istedi, 4,5 milyon Afganlıyı kabul etti ve yıllar sonra Pakistan bir daha gün yüzü görmedi.

PAKİSTAN ÖRNEĞİ

Pakistan neydi? Hindistan'la rekabet eden, yarışan ve dünyada 9 nükleer silah sahibi ülkeden biriydi. O Pakistan şimdi turistlerin gitmeye korktuğu bir ülke haline geldi. Ordusu zayıfladı, tarikatlar ve cemaatler orduya egemen oldu. Evet, doğunun kızı olarak bilinen Benazir Butto'nun öldürüldüğünü, babasının idam edildiğini biliyorsunuz. Onun yazdığı "Doğunun Kızı" adlı kitapta, Pakistan'ın bu süreçlere nasıl geldiğini detaylıca anlatıyor.

2007'de yazdığı kitapta Benazir Butto diyor ki: "Pakistan'da hiç uyuşturucu, insan kaçakçılığı, çete, terör yoktu. 4,5 milyon Afgan sığınmacıyı kabul ettikten sonra bunların hepsi başımıza geldi."

Orada mülteci uzmanı Sıddıki der ki, onun kitabını okudum, belgelere göre diyor ki: "Biz Afganistan'dan gelen sığınmacı ve göçmenlerin çete oluşturduğunu, terör örgütü oluşturduğunu, uyuşturucu mafyası oluşturduğunu ve Pakistan'ın güvenliğini tehdit ettiğini 30 yıl sonra anladık. Ama iş işten geçmişti." Ve Pakistan bir daha gün yüzü görmedi.

BEYRUT'A GİTTİĞİMİZDE 'PARİS'E GİDERDİK' DERDİK

İkinci örnek: 1967-1973 Arap-İsrail Savaşı'ndan sonra ben Hataylıyım, Lübnan'a çok gittim, biliyorum. Sonra 1976'dan itibaren Lübnan'a Filistin ilticası başladı, Filistin mültecileri çok sayıda. Çünkü 1967-1973 Arap-İsrail Savaşı'ndan sonra Filistin gittikçe azaldı, toprakları ve göç etti. Bunların çoğu, önemli bir bölümü Lübnan'a göç etti. Mülteci statüsüne girdi. Lübnan çok güzel bir ülke olduğu için Lübnan'a göç ettiler. Lübnan, Ortadoğu'nun Fransa'sıydı. Biz Beyrut'a gittiğimizde, "Paris'e giderdik" derdik. Paris havası vardı. Monaco havası, turizm cenneti... Doğunun Paris'i, turizm cenneti Ortadoğu.

LÜBNAN ÇÖKTÜ

Ve 1980'den itibaren bu Filistinli mültecilerin yarattığı sorun... Ki aynı dili konuşuyor, aynı kültürü paylaşıyor, Arapça konuşuyorlar, düşünün. Aynı dili ve yarattığı sosyolojik, kültürel, çeteleşme ve terör sorunlarıyla Lübnan çöktü. Ve o günden bugüne Lübnan gün yüzü görmedi. Lübnan çöktü. Hadise budur, açık değil mi? Onun için büyük Atatürk. Eğer Türkiye böyle giderse Türkiye de çöker.

TÜRKİYE ÇÖKER Mİ?

Mollaveisoğlu'nun, "Türkiye çöker mi?" sorusuna ise Babüroğlu, "çöker" yanıtını vererek şunları söyledi:

"Hiç kuşkunuz olmasın, Türkiye çöker. Eğer tedbir alınmazsa Türkiye çöker. Efendim, biz sığınmacıları ve göçmenleri entegre edeceğiz. Pakistan entegre edemedi, Lübnan çöktü, Pakistan gün yüzü görmedi. Bir şey daha söyleyeyim: İsveç 114 bin Suriyeliyi kabul etti, biliyorsunuz. Batı ülkeleri seçiyor. Seçerek aldı, haklı olarak seçti aldı. 114 bin kişi. İsveç Başbakanı Magdalena Andersson, bir basın toplantısında itiraf etti. Dedi ki: "Biz sığınmacıları entegre etmekte başarısız olduk." Kaç kişi? 114 bin. Okuma yazma biliyorlar mı? Evet. Yüksekokul mezunu mu? Evet. Hepsi seçilmiş. İsveç'in kişi başına milli geliri kaç? Yaklaşık 56 bin dolar. Evet, hadise bu.

'GAZİANTEP'İN DEMOGRAFİK YAPISI DEĞİŞECEK'

İsveç bunu yapamamış. Siz milyonlarca sığınmacıyı nasıl entegre edeceksiniz? Yapamazsınız. Yapamadığınız ortada. Hiç kimse, insanlar, kadınlar diyor ki: "%75 kendimi güvende hissetmiyorum." Eskiden Antakya Parkı meşhurdu. Parkta bütün kızlar, kadınlar akşamları gezerdi, herkes spor yapardı, yürüyüş yapardı. Şimdi akşam kimse gitmiyor ki oraya. Orası da artık gidilemez bir yer oldu. Gaziantep dahil...

Gaziantep'in sivil toplum örgütleri... 41 sivil toplum örgütü bir araya geldi ve bunlar bir rapor hazırladı. "Gaziantep'te Suriyeliler" diye. Sonuç şu: 10 yıl sonra Gaziantep'in demografik yapısı değişecek ve hiç kimse mutlu değil. Sonuç şu: Bir Suriyeli, bir Türk vatandaşına göre 8 kat daha fazla sağlık kurumuna başvuruyor. İlaç bedava, katkı payı yok. Doktor hizmeti bedava.

Bir rapor daha diyor ki: Suriyeliler baroya kayıtlı avukat olmuş, ofis açıyor ama Türkçe bilmiyor. Bu raporda var, bu resmi bir rapor. Hükümetin önünde de vardır bu rapor. Hiçbir şey yapmıyorlar. Niye?

'ŞAM YÖNETİMİYLE HEMEN İŞ BİRLİĞİ KURULMALI'

Ben diyorum ki, Türkiye intihar ediyor. Bu raporlara rağmen, bu vaat edilmiş topraklar, Büyük Ortadoğu Projesi, PKK terör örgütü projesine rağmen, eğer Türkiye ulusal güvenlik ve ulusal çıkarlar doğrultusunda hareket etseydi, bir kere Şam yönetimiyle iş birliği kurarım ben. Hemen. İkincisi, kurduktan sonra Suriyeli sığınmacı ve göçmenlerle bir anlaşma yaparım, hepsini gönderirim. Üçüncüsü, dünya tarihinde öyle bir şey yoktur. Avrupa Birliği ile bir anlaşma yaptı Sayın Davutoğlu. Sayın Davutoğlu'na buradan da soruyorum: Bu geri kabul anlaşmasını Avrupa Birliği ile niye yaptınız? 2013'te Dışişleri Bakanı iken yaptınız. Bana milli menfaate hizmet eden, milli güvenliğe hizmet eden, bu anlaşmaya aykırı olmayan bir kelime gösterin.

'TÜRKİYE BİR GEÇİŞ GÜZERGAHI'

Adam İran'dan kaçıyor, Türkiye'ye geliyor. Irak'tan kaçıyor, Türkiye'ye geliyor. Ya da Pakistan'dan, ya da Bangladeş'ten, ya da Afganistan'dan, ya da Etiyopya'dan kaçıyor, Türkiye'ye geliyor. Afganistan'dan Danimarka'ya gitmek istiyor. Türkiye'ye bir geçiş güzergahı. Biz diyoruz ki, "Gidemezsin!" Niye? "Ya benim halam orada," diyor, "İsveç'te, Danimarka'da. Gidemezsin, biz geri kabul anlaşması yaptık." Avrupa Birliği ile. Gidemezsin. Geçiyor sınırdan, kalıyor. "Ya ben gitmek istiyorum." Biz diyoruz ki, "Gidemezsin."

BU EKONOMİK KOŞULLARDA TÜRKİYE'DE YAŞAMAK İSTEYEN OLUR MU?

Bırakın gitsin. Ben ciddi söylüyorum, Türkiye siyasi iktidar olarak bir sevap kazanmak istiyorsa, Avrupa'ya gitmek isteyen kim varsa bıraksın gitsin. Geri kabul anlaşmasını iptal etsin. Hiç olmazsa İsveç'e, Lüksemburg'a, Danimarka'ya, İsviçre'ye gidenler, "Allah razı olsun Türkiye'den, şimdi daha rahat yaşıyorum" desin. Ya, bu ekonomik koşullarda Türkiye'de yaşamak isteyen olur mu? Kimse durmak istemiyor zaten. Yani, Erdoğan'ın Avrupa'ya karşı sığınmacı kartı var. O kartla oynuyor ama. Bu kart İsrail'e mi tehdit? ABD'ye mi tehdit? Ben size söyleyeyim mi? Bu şekilde kalırsa, 10-15 yıl sonra NATO'daki ülkeler ve Batı ittifakı, Türkiye'yi "riskli ülke" statüsüne sokar.

'TÜRKİYE'Yİ NATO'DAN ÇIKARAMAZLAR'

Tuncay Mollaveisoğlu'nun Türkiye'nin NATO'dan çıkarılıp çıkarılmayacağı yönündeki sorusuna ise Babüroğlu şu ifadelerle yorumladı:

"Riskli ülke statüsüne sokarlar. NATO'dan çıkaramazlar çünkü NATO'nun Kuzey Atlantik Antlaşması'na göre bir ülkeyi çıkaramazsınız. Ama riskli ülke statüsüne sokarlar. Hiçbir projeye sizi dahil etmezler. Önemli kadroları NATO karargahında tutmazlar. O kadrolara Türkiye'yi tayin etmezler. Siz "riskli ülke" statüsüne girersiniz. Önemli toplantılara da sizi almazlar.

RİSKLİ ÜLKE: TÜRKİYE

Avrupa Birliği zaten Türkiye'yi riskli ülke statüsüne sokmuş durumda. Niye? Vize başvurularında bakıyorsunuz, hiçbir vizeyi alamıyorsunuz. Aynı başvuruyu başka bir ülke yapıyor mesela. Karadağ vatandaşı başvursa hemen alır ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı alamaz. Eskiden böyle değildi. İltica başvurularında da benzer bir durum var. Suriye ve Afganistan'dan sonra iltica başvurusu yapan üçüncü ülke Türkiye. Türk vatandaşları da gitmek istiyor. Bu, Türkiye'nin geldiği durumun bir göstergesi.

BEYİN GÖÇÜ

Tuncay Mollaveisoğlu ayrıca bir süredir yeniden gündeme gelen, "beyin göçü" konusuna ilişkin Babüroğlu'na, "Türkiye'den beyin göçü de var. Beyin göçü ne anlama geliyor?" sorusunu yöneltti. Babüroğlu ise şu yanıtı verdi:

"Evet, beyin göçü bir ülkede güven kaybının göstergesidir. Sığınmacı ve göçmenler ülkeye olumsuz etki ederken, gençlerin hayallerini yok ediyor. En büyük kaynağınız olan beyin gücünüz iltica ediyor. Suriye ve Afganistan'dan sonra üçüncü sırada yer alıyoruz. Bu büyük bir sorundur. Hangi ülke beyin göçünü kabul eder?

Ama siz Iraklı 15 yaş altı ve 50 yaş üstü, okuma yazma bilmeyen insanları kabul ediyorsunuz. Türkiye bu politikayla öyle bir noktaya geldi ki... Onun için ben diyorum ki, Türkiye intihar ediyor. Küresel suç endeksinde de Türkiye çok yukarıda, zirvede. Mafya, uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı... Eskiden Türkiye'de kokain gelmezdi, ama şimdi Türkiye bir kokain ticaret merkezi oldu. Türkiye kokain geçiş güzergahı değil artık; ticaret alanı oldu.

ADALET ENDEKSİ

Gazeteci Tuncay Mollaveisoğlu ayrıca Babüroğlu'na Türkiye'deki adalet iklimini sordu.

Babüroğlu sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:

"Evet, adalet endeksinde de Türkiye çok geride. Rusya, Beyaz Rusya ve birçok ülkeden gerideyiz. Değerli hocam, Türkiye'nin fotoğrafı ortada. Bir ülke intihar ediyor dediniz ya... Evet, bir ülke intihar eder mi?"

'ATATÜRK BU VATANIN DEĞERİNİ BİLİYORDU'

Eğer Türkiye bu çizgisinden vazgeçmezse ve büyük Atatürk'ün dış politikada izlediği ilkeleri takip etmezse, Türkiye rotasını bulamaz. Ama eğer Atatürk'ün ilkelerine dönerse, Türkiye beş yılda rotasını bulur. Nedir bu ilkeler? Atatürk döneminde, 1934'te İskan Kanunu çıkarılmıştı. Bu kanuna göre, hiçbir il sınırı içinde yabancıların nüfusu %10'u geçemezdi. Yabancılar kooperatif kuramaz, sendika oluşturamaz, istediği yerde oturamaz, mahalle oluşturamazdı. Büyük Atatürk bu politikaları hayata geçirdi çünkü bu vatanın değerini biliyordu, gözbebeği gibi bakıyordu.

Şimdi ise bu iskan politikası ne zaman değişti? 2006'da. Neden değişti? Muhalefet bunu sormak zorunda. Neden değişti, niye değiştirdik? Başımıza bela ettik.

'İSRAİL SIĞINMACI VE GÖÇMENLERİ KULLANABİLİR'

Babüroğlu, "İsrail Türkiye'ye saldırır mı? Hep bu konuşuluyor. Net olarak cevap vermek gerekirse ne dersiniz?" sorusuna ise şöyle karşılık verdi:

"İsrail Türkiye'ye karadan bir harekat yapmaz. Karadan bir saldırı olmaz. Havadan olmaz. Denizden olmaz. Ama İsrail'in, ABD'nin ya da Türkiye düşmanı olan herhangi bir ülkenin Türkiye'ye saldırmasına gerek yok ki! Sığınmacı ve göçmenlerin sayısı yeterli. Onları kullanabilirler. Demografik yapı değiştiğinde rahatlıkla içerideki ajanlar, kullanışlı elemanlar vasıtasıyla yapabilirler. İkincisi, Suriye'de ABD'nin işgal ettiği bölgede 70-80 bin silahlı teröriste ulaşan PKK/PYD var. Onlar da var. İsrail onları vekil olarak kullanır. Üçüncüsü, Hatay sınırında 130 kilometre uzaklıkta bulunan İdlib'de, IŞİD, El-Kaide türevi terör örgütleri var. İsrail ve ABD onları kullanır.

'TÜRKİYE'Yİ VEKİL SAVAŞLARIYLA İSTİKRARSIZLAŞTIRABİLİRLER'

Vekil savaşlarıyla, vekiller üzerinden Türkiye'yi karanlık bir yere, gün yüzü görmeyen bir ülkeye çevirirler. İsrail'in Türkiye'ye saldırmasına gerek yok ki.

Babüroğlu, Türkiye'de bulunan ve İsrail saldırıları sonrası sık sık gündeme gelen Kürecik Üssü için de dikkat çeken yorumlarda bulundu.

Dr. Babüroğlu'un yorumları şöyle:

Evet, Türkiye'yi vekil savaşlarıyla istikrarsızlaştırabilirler. Eğer Türkiye'ye yönelik bir saldırı istihbaratı varsa ve bu dillendiriliyorsa, o zaman şunu sormamız lazım: Bir ülkeye tehdit olan diğer bir ülkenin yararlanabileceği üs veya tesisler o ülkede neden var? Onları niye çıkarmıyoruz? Mesela Kürecik Radarı...

KÜRECİK ÜSSÜ

5000 yıllık yazılı savaş tarihinde böyle bir mantıksızlık yok. Eğer bir ülkeye tehditse, o tehditten yararlanabilecek tesisler neden o ülkede duruyor?

5000 yıllık yazılı savaş tarihinde öyle bir şey yok. Ben "A ülkesiyim, B ülkesi bana tehdit olacak" diyorum ama B ülkesinin, herhangi bir durumda yararlanabileceği bir üs veya bir radar sistemini kendi ülkemde barındırıyorum. Bu ne demektir? Eğer ABD veya İsrail bana tehditse, Kürecik Radarı neden Türkiye'de duruyor? ABD Kürecik'i kullanarak, İsrail'e yönelik herhangi bir tehdit olduğunda erken ihbar sistemi ile bu bilgiyi İsrail'e iletiyor. Peki, ben niye o radarı burada tutuyorum? Eğer bu mantıksızlık devam ediyorsa, o zaman bu tehdit iddiası yalandır.

İkinci olarak, eğer vaat edilmiş topraklardan bahsediyorsak ve İsrail'in gözünün Türkiye'nin güneyinde olduğunu söylüyorsak, ben neden oraya sığınmacı ve göçmenleri yoğun olarak yerleştiriyorum? Tehdit varsa, Şam yönetimiyle işbirliği kurarım, Suriye ile işbirliği yaparım ve İsrail'in Suriye üzerinden kuzeye doğru hareket etmesini engellerim. Bu kadar basit.

TEHDİT VARSA, KÜRECİK'E DESTEĞİ KESERİM

Eğer tehdit gerçekten varsa, Kürecik Radarı'na desteği keserim. O zaman yalan söyleniyor. Ama tehdit gerçekse, o zaman yapılması gerekenler bellidir: Şam yönetimiyle işbirliği yapar, muhalifleri desteklemekten vazgeçerim ve Suriye ile işbirliği yaparak İsrail'in kuzeye ilerlemesini engellerim. Bu çok açık ve net bir stratejidir.

'SÖZDE KÜRDİSTAN PROJESİ DEVAM EDİYOR'

Mollaveisoğlu'nun son olarak "İsrail'in savaşı bölgeye yayma ihtimali var mı?" sorusunu ise Babüroğlu şu sözlerle yanıtladı:

"Evet, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın yaptığı geniş kapsamlı saldırı Ortadoğu'nun 11 Eylül'üdür. Ortadoğu tamamen şekillenecek. Türkiye bu süreçte hedeftir. İsrail, ABD veya İngiltere'nin Türkiye'ye doğrudan saldırmasına gerek yok. Türkiye'yi vekil savaşlarıyla, sığınmacılar, göçmenler, El-Kaide, IŞİD türevi terör örgütleri ve İdlib'deki radikal terör örgütleri vasıtasıyla karıştırıp istikrarsızlaştırmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Ayrıca, Irak Kürt Bölgesel Yönetimiyle kuzeyde ve Suriye'nin kuzeyinde yapılan parçalarla "sözde Kürdistan" projesi devam ediyor. Son olarak İran ve Türkiye kaldı. Sıra İran'da ve ardından Türkiye'de.

'SIRA TÜRKİYE'YE GELECEK'

Sözde Büyük Kürdistan dedikleri proje aslında büyük İsrail projesidir. İsrail şimdi Lübnan'ın güneyini işgal ediyor. Ardından Suriye'nin güneyini işgal edecek. Sonrasında İran'a yönelecekler. 2025 itibariyle İran'a yönelik hava ve deniz harekâtı başlayacak. Ama kara harekâtı olmaz. İran'daki nükleer tesisleri, ekonomik tesisleri, mühimmat depolarını ve komuta kontrol sistemlerini vuracaklar. İran, Suriye gibi vekiller aracılığıyla zayıflatılacak. Eğer Türkiye bu politikaya devam ederse, sıra Türkiye'ye gelecek."

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gündem