05 Kasım 2024
  • Bursa12°C
  • İstanbul12°C
  • Ankara12°C

“BEREN ÇOK ÇALIŞIYOR” İSYANI HAKLI MI?

“Beren çok çalışıyor” isyanı haklı mı?

07 Mart 2016 Pazartesi 07:04

Oyuncular ve yakınları sürekli set saatlerinden yakınıyorlar ama aynen devam edip köklü değişim için pek de bir şey yapmıyorlar. Akla şu soru geliyor; “Set saatlerinden bu kadar şikayet ederken neden oynuyorlar?” Konsey bu soruyu masaya yatırdı...

 

Onur Baştürk: Oyuncular hep şikayet halinde dizi sürelerinden, ama ellerinden bir şey gelmiyor. Gidip kuzu kuzu oynuyorlar! 
Bir ara toplu bir şekilde protesto etmişlerdi ama işe yaramadı. Onların durumu da Türkiye’deki birçok sektörün durumundan farksız işte: Şikayet et et, sonra yine git saatlerce çalış.
Oysa şikayet etmek bir yere kadar. Ya değiştirmek için bir şey yap ya da sistemi terk et, değil mi ama?
Hiç olmadı bari söylenip durma...

Ömür Gedik: Hangimiz şikayet ettiğimiz halde birçok şeyi yapmaya devam etmedik ki!
Para kazanıyor diye memnun olanlar vardır tabii ama çoğunluk şikayetçi. Ama o çoğunluktan birileri öne çıkıp, kendini ortaya attı diyelim, sonra sağına soluna arkasına bakıp yalnız olduğunu görebilir, aynı Nasreddin Hoca fıkrasındaki gibi. 
Bir süper kahraman lazım. Oyunculardan süper kahramanı oynamak isteyen de yok sanırım

Cengiz Semercioğlu: Kimse yalandan ağlaşmasın... Sektörde tüm kanallar zarar ederken, yapımcıların kârları düşerken fiyatı sürekli yükselen tek bir grup var: Oyuncular... 
Dizi sürelerinin sürekli uzamasının bir nedeni de, onların bu ‘anormal’ ücretlerinin karşılanamaması. Böyle bir reklam pastası yok... 
Çünkü bölüm başı 800-900 binlik bir diziyi karşılamak için kanalın 130 dakikalık kaset yayınlaması lazım. Ancak bu sürenin içine açacağı reklamlarla maliyet karşılanıp, kara geçiyor. 
Süreler uzun diye yıllardır ağlaşan oyunculara; “Dizi süreleri 70 dakikaya inecek ama siz da ücretinizin yarısını alacaksınız” desek ortalığı yıkarlar... 
Oyuncular hem karnım doysun hem pastam dursun derdindeler... 

Melike Karakartal: Sektör ayrımı yapmaksızın bizde ne yazık ki şöyle bir düşünce yapısı var: “Sen bu işi yapmak istemezsen veya şikayet edersen bu işi senden daha ucuza seve seve yapacak hatta bedavaya yapacak adam bulunur.” 
Herkes bu baskının stresi altında eziliyor, öyle iş yapmaya çalışıyor. Dolayısıyla insanlar zar zor buldukları işlerinin, ekmek paralarının ellerinden alınmasını istemiyor, çoğu zaman sessiz kalıyorlar. 
Yan rollerde olan veya henüz çok büyük isim yapmamış oyuncular iş kaybetme korkusundan seslerini çıkarmayabiliyor. 
Dizilerdeki çalışma saatleriyle ilgili tepkiyi Kenan Doğulu’dan ziyade Beren Saat’ten duymak isterim esasında. 
Diğer önemli oyuncular da birleşip köklü değişikliklere sebep olacak bir hareket başlatmalı. 
Yoksa bu işlerin düzeleceği yok. Ses çıkarmadıkça sömürü artar, bu her yerde böyledir. 
Koca bir sektör sömürü üzerine dönüyor.

 

Dizi aşkları çaresizlikten mi

Onur: Setlerde başlayan aşklar biraz da seçeneksizlikten değil mi? Sabah akşam aynı insanı görüyorsun. E gördüğün insan da eli yüzü düzgün hani. Sivilceli komşu kızı/oğlu değil! 
Belki karakteri sana çok uymuyor ama yapacak bir şey yok. Set dışında sosyal hayatın o kadar az ki! Haliyle sette gördüğüne önce kanın kaynıyor. 
Hem işin “konuşulma” yanı da var. “Dizideki aşk gerçek oldu” haberi yapıldı mı, yapımcı dahil herkesin hoşuna gidiyor bu cilveli durum!

Cengiz: Sabahın körü, gecenin bir yarısı demeden haftanın 6 gününü 8-10 saat sette geçiren oyuncu ne yapsın? Ya oradaki yönetmen, ya rol arkadaşı, ya senarist biriyle aşk yaşayacak sonunda... Bir de üç aşağı beş yukarı her sektör için geçerli bu... 
Devlet dairesinde çalışan memur kiminle aşk yaşıyor? Gidip golf hocasını bulacak hali yok. Modern dünyada herkesin karşı cinsi ilk bulacağı yer çalışma ortamı sonuçta...

Ömür: Vallahi set aşkları bence duygusal değil tamamen fiziksel bir durum. İlişkisi yoksa, kalbi boşsa, göz kimi görür, ten kime dokunursa ona aşık olur insan. 
E bir de tabii bunların hepsi güzel kadınlar, yakışıklı erkekler. Libido denen bir şey var, öyle değil mi? Dizide oynarken ve hayatın sette geçerken dışarıdan biriyle ilişki başlatmak çok zor. İki seçenek var bu durumda; ya yalnız olacaksın ya da setten biriyle beraber. Ben de setten birini seçerdim herhalde. 

Melike: Dizi aşklarının pek çoğunun gerçek olduğunu düşünüyorum, insanın gününün neredeyse tamamını geçirdiği bir yerde birine ilgi duyması kadar normal ne olabilir? 
Kendi hayatımızda da bu böyle olmuyor mu? Kendi çevremizden, çalıştığımız yerden veya arkadaş çevremizden birini seçiyoruz, sokaktan adam çevirip “Pardon, sizi kendime çok uygun gördüm, birbirimizi tanıyalım isterim” demiyoruz!
Öte yandan “sınırlanmışlık” duygusu da etkili oluyordur. Günün çoğunu beraber bekleyerek geçiriyorlar, bir süre sonra bu tanışıklığın romantizme dönüşmesi kaçınılmaz.

Ne kadar çağdışı bir söylem

Kaya Çilingiroğlu, “Kadınlar trafikten men edilsin” dedi, ortalık karıştı. İşte Konsey’in bu konudaki görüşleri...

Onur: Kaya Çilingiroğlu böyle sansasyonel lafları sever, ama “Kadınlar trafikten men edilsin” cümlesi artık sansasyonel bile değil. Sıradan, seksist, vasat bir açıklama.Kimse kimseyi trafikten men edemez, burası Suudi Arabistan değil. Daha önemli problemlerimiz var. Trafik yoğunluğu gibi. Bunun yerine bence insanlar özel araçlarıyla trafiğe çıkmayı azaltmalı. Metroyu kullanmalı.
Ömür: Kaya çok tatlı, bayılıyorum ona. Böyle saçma, modası geçmiş lafları nereden buluyor acaba. İyi ki konuyu açtı; ben de fikrimi söyleyeyim; tam tersine, daha çok kadın araba kullanmalı. Yersiz sollamalar, emniyet şeridi ihlalleri, Bağdat caddesi araba yarışları, küfür, kavga azalırdı. 
Melike: Bazı kadınların trafikten men edilmesi gerektiği doğru ancak trafikten men edilmesi gereken erkeklerin sayısı kadınlardan daha fazla! Fakat kadınlarda da “Ne yaparsam yapayım haklıyım” tavrı oluyor. 
Ters yöne giriyor, o haklı. Yol istiyorsun, inattan vermiyor, bir de camı açıp bağırıyor, çünkü o haklı. Sol şeritte 20 km hızla ile gidiyor, arkasında 10 kilometre kuyruk olmuşuz... Uyardığın zaman bağırıyor, yine o haklı. Arkadan çarpıyor, yine o haklı. Kadın ve erkeklerin trafikte davranışları birbirinden çok farklı ama erkekler daha tehlikeli. 
Cengiz: Bunların ne kadar çağdışı söylemler olduğunu hâlâ anlayamadık ki? Kimsenin kimseyi bir şeyden men etme hakkı yok. 
Bana trafikten men edilecek tek bir isim söyle deseniz çok istememe rağmen Kaya’nın ismini bile veremem. Çünkü Kaya’nın kadınları trafikten men etme hakkı olmadığı gibi benim de yoktur...

Kadın ünlülerin kankası gay erkekler oluyor

Kate Hudson, arkadaşım dediği Nick Jonas ile aşk yaşadıkları yazılınca “Bir kadınla bir erkek arkadaş olamaz mı” diye isyan etti. Olabilir mi?.. Peki ya ünlü ve kamera önündelerse?

Onur: Kadınla erkek bal gibi arkadaş olur. Ama konu ünlüler olunca hemen yanlarındaki karşı cinsi “sevgilisi” sanıyoruz işte. Bizde kanka ünlüler var mı diye düşünüyorum.


Sinem Kobal-Kenan İmirzalıoğlu

Mesela Özcan Deniz’le Nurgül Yeşilçay... Bir de “çift” olarak kanka olanlar var. Mesela Özge Özpirinçci-Burak Yamantürk çiftiyle Sinem Kobal-Kenan İmirzalıoğlu çiftini yazın Çeşme’de beraber eğlenirken görmüştüm. Korkuyorlar galiba, sevgili etiketi yapıştırılmasından... O yüzden kadın ünlülerin kankası genelde gay erkekler oluyor. 


 Özge Özpirinçci-Burak Yamantürk

Cengiz: Bir taraftan birinin ilgisi varsa kankalık olamaz... Bakın Burcu Esmersoy’la Arda Turan olabildi mi? Çok kankaydılar, ne oldu?.. Ama bu ünlü kadınların her görüştükleri erkekle sevgili olacakları anlamına gelmez...

Ömür: En yakın arkadaşlarım hep erkekler oldu. Erkekler sır tutma, dert dinleme konusunda gayet güvenilirler. Ama kadın erkek kankalar göz önünde insanlar olunca iş “acaba sevgililer mi?”ye kadar geliyor.

Bunun sorumlusu biraz da beraber oldukları halde “sadece arkadaşız” diyen ve üç gün sonra el ele görüntülenen ünlülerimiz. 

Melike: Kadın ve erkek elbette arkadaş olabilir. Tabii ünlülerin arkadaşlığında iş o kadar kolay değil, illa bir aşk dedikodusu yapılıyor, magazin malzemesi olmaktan kaçamıyorlar.


Kate Hudson

Bir de tabii Kate Hudson’un eski eşi Matt Bellamy ile olan arkadaşlığı tipi “eski koca arkadaşlığı” var. İşin içinden aşkı çıkardığında geriye iyi arkadaşlık kalıyor. Hülya Avşar ile Kaya Çilingiroğlu mesela. Levent Yüksel ve Sertab Erener. 

Daha ne kadar Emek Sineması’yla yaşayacağız

SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) Ödül Töreni geçtiğimiz hafta yapıldı. Geceye Emek Sineması protestosu ve Cem Yılmaz’ın “Böyle bir gecesiyi neden hiçbir televizyon canlı yayınlanmıyor” eleştirisi damga vurdu...

Onur: Ödül töreni her zamanki gibi vasattı ama Emek protestosu şahaneydi. Sinema yazarlarının yeni Emek’e gitmeyeceklerini açıklaması da... Bakalım sözlerini tutacaklar mı? Cem Yılmaz da SİYAD sözcüsü gibi oldu. Onlardan daha çok SİYAD’ın haklarını savunuyor. 
Törenin hiçbir kanalda yayınlanmamasını eleştirmesi şahaneydi. Ama bence bu törene bir sponsor lazım. Böylece TV kanalları da sponsorlu iş olduğu için yayınlamak için yarışa bile girebilir...



Ömür: SİYAD üyesi bir sinema yazarı olarak ödül törenlerimizin büyük özverilerle yapıldığına bizzat şahidim. Tüm imkansızlıklara rağmen iyi iş çıkarıldığını düşünüyorum. Her törende bizi yalnız bırakmayan Cem Yılmaz ve onlarca değerli oyuncumuz yeter. Özellikle Cem Yılmaz milyon dolarlar harcanan törenlerden daha fazla haberin çıkmasını sağlıyor sağ olsun. Neden bir televizyon kanalı yayınlamıyor konusunda yerden göğe haklı, çok şey kaçırıyorlar.

Melike: SİYAD gecesini hiçbir televizyon kanalının yayınlamamasını çok yadırgıyorum. Hadi canlı yayınlamayın, kaydedin, sonra banttan verin... Oscar’lar dünyada yılın en büyük TV olaylarından biri, SİYAD gecesi de Türkiye için böyle konumlandırılabilir, rengarenk yıldızlar geçidi izleriz.

Cengiz: Daha ne kadar Emek Sineması’yla yaşayacağız? Oldu, bitti, yıkıldı... Yerine yapılan binanın en üst katına taşındı; orijinaline sadık kalınarak, güzel de bir Emek Sineması yapıldı. Benim gönlüm de olduğu yerde korunmasından yanaydı ama olmadı... Bırakın artık Emek protestosu yapmayı da Atlas Sineması’na sahip çıkın... Allah uzun ömür versin Türker İnanoğlu’ndan sonra Atlas da yok olup gider...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Magazin